DENGİZEKLER AİLE TARİHİ

Üyelik Girişi
Takvim
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam37
Toplam Ziyaret72665
Saat

HAVER EFENDİ

HAVER EFENDİ

Rumi 1321 (Miladi 1905) yılında İsmail oğlu Hasan efendi ile Mütevekkilzadelerin kızı Fatma hanımın oğlu olarak Erzurum/Korucuk köyünde dünyaya geldi. Çakır gözlü, geniş omuzlu, orta boylu, adaleli bir yapısı olan haver efendi önce İttihat terakki isimli İptida mektebini (İlkokul) bitirdi. Daha sonra mülkiye mektebine başladı. Ancak savaş yıllarının getirdiği zorluklar nedeni ile okulu terketmek zorunda kaldı.

Bu yıllar Osmanlı impatratorluğunun en zor zamanlarıdır.
Balkan harbi kaybedilmiş, birinci dünya savaşından yenik çıkılmış, Ruslar 93 harbinden sonra Erzurum kapılarında yeniden gözükmüş ve 16 Şubat 1916 da Erzurumu işgal etmiş bulunmaktadır.

İşgale direnenler arasında bulunan babası Hasan efendi esir edilerek Aziziye tabyalarında esir tutulmuş. Büyük oğul Fahri dedemiz ise anadolu içlerine muhacir olarak göç eden bir aile ile birlikte Malatya ya göç etmiş, geride kalanların geçimi ise ikinci oğul olan Haver efendinin sırtına binmiştir.


Bu yıllarda Erzurum sadece Rus işgali altında değildir. Ruslardan daha büyük sorun öteden beri Erzurumda yerleşik yaşayan Ermenilerin Ruslara güvenerek hergün biraz daha fazla şımarması, kendilerini memleketin gerçek sahipleri olarak görmeye başlamış olmalarıdır.

 

  

HAVER EFENDİ ANKARADA

Bu yıllarda başından geçenlere dair Haver efendinin kendisinden dinlemiş olduğum bazı hadiseleri aşağıda aktarıyorum.

Haver efendi 11-12 yaşlarında iken ailenin geçimini sağlamak için taş ambarlarda köfte ekmek satmaya başlar. Müşterilerinin bir kısmı Erzurumu işgal etmiş olan Ruslardır. Bir gün yediği köfte ekmeğin parasını ödemek istemiyen bir Rus askerinden parasını alabilmek için ısrar eder. Sinirlenen Rus askeri Haver efendinin kasığına şiddetli bir tekme atar. Dedem yaşlılık yıllarına kadar acısını çektiği fıtık sancısını hep bu olayla ilişkilendirmişti. Haver efendi bu olaydan sonra hakkını aramak üzere Rusların komutanına giderek durumu anlatır. Rus komutan derhal ilgili askeri buldurarak yediği köfte ekmeğin parasını ödemesini sağlar.

 
TAŞ AMBARLAR

Haver efendiden dinlemiş olduğum bir diğer hadise ise Ermeniler ile ilgilidir.
Dedem aziziye tabyalarında esir tutulan babasına bir bakraç yoğurt götürmüştür. Elinde boş bakraç ile şehre dönerken deve boynu geçidinde 7, 8 kişiden oluşan bir grup Ermeni çocuğu önünü keser ve elinden bakracı almak isterler.

 
AZİZİYE TABYALARI


Dedem direnir ve bakracı vermek istemez.

Bunun üzerine çocuklar ellerindeki uzun bir kırbaç ile dedemi dövmeye başlarlar.Bu saldırıya karşı dedem yerden bulabildiği taşları atarak karşılık vermeye çalışır ancak direnci gittikçe azalır.
“Tam dizlerimin dermanı kesilmek üzereydi ki uzaktan Rus atlıları gözüktü” dedi dedem. Hadiseyi gören Ruslar tozu dumana katarak kavga ettiğimiz yere doğru gelmekteydiler. Rusları gören Ermeniler beni bırakarak kaçmaya başladılar.

Ruslar yanıma gelip beni yerden kaldırdı, su içirerek kendimi toparlamamı sağladılar ve ne olup bittiğini, bir şeyimi alıp almadıklarını sordular. Ben de durumu anlatarak bakracımı elimden almak için saldırdıklarını anlattım.

Askerler bakracımı yerden alarak bana verdiler, ancak bakracın kapağı yoktu. Muhtemelen kaçarken kapağıda götürmüşlerdi. Bunun üzerine Ruslardan biri atına atlayarak Ermenilerin kaçtığı yöne doğru dört nala peşlerinden gitti.
Bir müddet sonra Rus askeri kaçan Ermeni çocuklarını önüne katmış olarak bulunduğumuz yere geri döndü ve Türko, seni bunlarmı dövdüler diye sordu.
Bende evet dedim. Önce kaybolan kapağın bulunmasını sağladılar sonra ellerindeki o uzun kırbacı alarak bana verdiler ve 

 
ERZURUMDA RUS ASKERLERİ

“Hadi Türko şimdi sıra sende sende bu kırbaçla onları dövmeye başla” dediler.Rahmetli dedem gerisini şöyle anlatmıştı. “ Kırbacı elime aldım ve vurmaya çalıştım. Ancak takatim o kadar azalmıştıki kırbacı savuramıyordum.
Bunun üzerine Rus askerlerden biri kırbacı elimden aldı ve benim yerime onları bir güzel kırbaçla dövdü.  Daha sonra Rus askerleri beni atlarının terkisine alarak şehrin yakınlarına kadar getirip bıraktılar.

Haver efendinin Ermeniler ile ilgli olarak anlatmış olduğu bir diğer hadise ise şudur.
1917 yılının Aralık ayı . Ruslar ekim devriminden sonra işgal etmiş oldukları Erzurumdan çekilme kararı alırlar. Rusların geri çekilmesinden sonra Erzurumda Ermenistan Cumhuriyeti kurulur. Ömrü 3 ay sürecek bu Ermeni cumhuriyeti günlerinde Erzurumlu sokağa çıkamaz olur. O günlerde ermenilere karşı kendilerini korumak için dayısı Hacı Galip efendinin önderliğinde kurdukları komitelerde nasıl mücadele ettiklerini, geceleri mahallede Ermeni saldırılarına karşı nöbet tutup, saldırılara karşı kendilerini bulabildikleri silahlarla nasıl koruduklarını anlatırdı. O günlerde Erzurumlu bir çok felaket yaşar. Ermeniler toplu halde insanlarımızı mereklerde diri diri yakıp meydanlarda, topluca öldürürler. Annemin babasının halası mereklerde diri diri yakılanlardan biridir.

 

  

12 Mart 1918 de Erzuruma  Osmanlı askerinin yeniden girmesi üzerine bu felaketli günler sona erer. Artık Ermeniler için işgal günlerinde yaptıkları katliamların hesabını verme sırası gemiştir. 2000 li yıllarda Türkiyenin en önemli sorunlarından biri olarak gündemimizi hala meşgul eden Ermeni tehciri ile ilgili hadiselerin başlangıcı sayılabilecek o günlerde beybabam (Haver efendi)  şahit olmuş olduğu aşağıda nakledeceğim hadiseyi anlatmıştı.

Osmanlı askeri Ermenileri Mahalle başındaki bir meydanda toplamışlardı. Arkadaşlarla beraber onlara bakmaya gittik. Çoluk çocuk, yaşlı genç bir sürü Ermeni toplu olarak tutuluyordu. Aralarında komşumuz olan bazı Ermenilerde o kalabalığın arasındaydı. Onlardan biri olan yaşlı bir  Ermeni kadın beni görünce “ Haver, Haver hele bir baksana” diyerek bana seslendi. Yanına gittim,bana elinde tuttuğu kirli, küçük bir yastığı vererek “Oğlum bizi götürüyorlar. Geri dönene kadar bu yastık sizde emanet kalsın. Geri dönünce sizden alırım” dedi.

 

 


SÜRGÜN EDİLEN ERMENİLER

Askerler onları alıp götürdükten sonra bende bir arkadaşımla birlikte eve dönüp olup biteni anlatarak yastığı anneme verdim. Annem yastığı görünce “O mundar yastığı niye alıp buraya getiriyorsun. Derhal onu götür kimden aldınsa ona geri ver” diyerek bana öfke ile çıkıştı.Arkadaşımla birlikte evden çıktık, ancak askerler Ermenileri çoktan götürmüşlerdi. Ne yapacağımı düşünürken arkadaşım;istersen yastığı bana verebilirsin, ben onu saklarım” diyince yastığı ona verdim. O kirli küçük yastık büyüklüğüne göre oldukça ağırdı. Yastığı alan arkadaşım oldukça fakir bir ailenin çocuğu olmasına rağmen o günden sonra birden zenginleşip ev bark sahibi oldular” dedi. Haver efendi sonraları, "Yastığın içinde büyük ihtimalle ermeni kadının ziynet eşyaları vardı " diye tahminde bulunurdu.

Ticarete rus işgali sırasında bulki  (Simit), Köfte ekmek satarak başlayan Haver efendi daha sonra ise canlı hayvan alım satım işleri (Canbazlık) yapmıştır.

Haver efendi 1925 yılında Babaannem Nezafet hanımla evlenir. 1927 de babamın doğduğu yıl askere gider. Karakösede 4 ay  askerlik yaptıktan sonra Erzuruma dağıtımı çıkar, Erzurumda İnzibat, İaşe ve yazıcılık görevlerinde bulunur. Erzurumda bir teğmen ile kavga etmesi nedeni ile divanı harbe verilir. Ancak o günlerde okur yazar adam kıtlığı nedeni ile hafif bir ceza ile kurtulur ve 1928 Ekim ayında askerden terhis olur.

Askerden sonra iş hayatına yeniden başlar ve İnşaat, taahüt işlerine girer ve bir kombine (hayvan kesim yeri inşaatı  gerçekleştirir. Daha sonra Erzurum zirai donatım kurumu, Ilıca mektebi ve kaymakam evinin taahhüt işlerini alır.

1930 lu yıllarda Annemin babası Kemal efendi ile ortaklığa başlayan Haver efendi artık genç cumhuriyetin ilk büyük iş adamlarından birisidir. Henüz ülkede çok az sayıdaki kamyonlardan iki tanesi onundur. Erzurum Ankara arasında kağnılar, at arabaları ile gidiş gelişler artık sona ermiş seyahatlerde uçak kullanılmaya başlamıştır.

 
HAVER EFENDİ VE KEMAL EFENDİ
ANKARADA BİR İŞ SEYAHATİNDE

Ne yazıkki iş hayatındaki bu hızlı yükseliş fazla uzun sürmez. Haver efendi 1939 yılında Askeri cephanelik inşaatının taahhüt işlerini alır. Bu taahüt işi çöküşün başlangıcı olur. Cephanelik inşası için  torbası 470 kuruşa satın almış olduğu 1110 ton çimento torbalarından  4000 torba çimentonun kaybolması üzerine 200.000 TL zarar eder ve bu iş müteahhitlik günlerinin son işi olur. Zararını kapatmak için o güne kadar sahip olduğu 2 kamyon, bir takım ev birçok gayrimenkulünü satmak zorunda kalır.

  
1933 de faaliyetlerine başlayan THY 1940 lı yıllarda Erzuruma da seferler düzenlemeye başlar. Erzuruma düzenlenen ilk seferin yolcuları İş adamları Haver efendi ile ortağı Kemal Alper dir (Ortada açık renk pardesülü olanlar)

O günlerde ailenin başına bir başka büyük felaket daha gelir. Küçük oğlu Canip amcam mahalle başındaki bir meyhanede Hamamcı Rıza adında birisi ile kavga eder. Kavga meyhane dışında da devam eder.

Akpınar mevkiinde başkalarınında müdehalesi ile kavga büyür. Canip amcamın başına kümelenen hasımlarından kurtulmak için savurduğu bir bıçak darbesi  kavgayı ayırmak için araya giren Recep isimli birine rastgelir ve adam aldığı bıçak darbesi ile yere yığılır. Kavgaya kan bulaştığı için herkes kaçışır ve yaralı  Akpınarın başında tek başına kalarak kan kaybından can verir.

İşte bu felaket ile zaten iflasın eşiğine gelmiş olan Haver efendi kalan tüm mal varlığını oğlunu kurtarmak için sarfeder.

Haver efendinin oğlunu kurtarmak için bütün imkanlarını seferber etmesi halkın ve davaya bakan mahkeme heyetinin aleyhte tavır almasına neden olur. O yıllarda fakrü zaruret içinde olan halk mahkeme salonunda kahrolsun zenginler diye tezahurat yaparlar. Aleyhte gelişen bu durum karşısında o yıllarda 18  yaşından küçük olmasına rağmen Canip amcam önce idam cezasına çarptırılır daha sonra cezası müebbete çevrilir.

 

Haver efendinin küçük oğlu

CANİP DENGİZEK

YIL : 1944-1945

AMCAM
CANİP DENGİZEKİN
HAPİSHANE YILLARI

  

Amcamın hapishane yılları Haver efendinin kalan servetini de silip süpürür. Amcam daha sonra 1950 yılında Demokrat partinin tek başına iktidara gelmesi ile ilan edilen aftan yararlanarak hapisten çıkar. Ama artık o şaşaalı zengin devir bitmiştir. Haver efendi sigara parasını bile zor bulacak duruma düşmüştür.

 

Haver efendi bu günlerde elinde avucunda kalan son birkaç parça malını da satarak Batpazarında bir mobilyacı dükkanı açtı. Benim hatırladığım Haver efendi Batpazarında mobilyacı olan Haver efendidir. Dükkanın tabelasında Mobilyacı yazıyordu ama dükkanda mobilyadan çok halı, kilim, yastık, battaniye, karyola, sandık, ayna satılırdı.

Yan taraftaki fotoğraf 1950 li yılların başında açılan bu mobilya dükkanının önünde çekilmiştir.

Fotoğrafta görülenler Sevinç ve Nurhayat halalarım. Çoçuklardan soldaki ben, sağdaki ise büyük halam Emine hanımın oğlu Fuat Kolçak tır.

 

Sultan melik mahallesinde, üç kümbetlere çıkan yokuşta, aşağıda gözüken iki katlı taş binada geçti çocukluğum. Binanın damı kışın kar yazın diz boyu ot olurdu. Resimdeki çirkin teneke çatıyı sonradan yapmışlar.

Sabahleyin  kahvaltı yapmıyorum diye okula gitmeden önce Bey babam (Haver efendi) beni pastaneye götürür kahvaltımı orada yaptırırdı.  Sonra dükkana gider kepenkleri açar ve kaldırımın üzerine bir karyola kurup üstünü kilim, yastık doldururduk. Okul zamanına kadar dükkanda durur oradan okuluma giderdim. Beybabamdan ayrılıp okula gitmek hiç içimden gelmezdi ama mecburen ondan ayrılıp okuluma giderdim.

 

Daha sonraları babamın memuriyeti nedeni ile ben onlarla birlikte Afyona gidince Beybabamdan ayrıldım. Benden sonra işler pek iyiye gitmeyince o dükkanı da kapatıp Bitpazarında eski elbise satmaya başlamış.

Haver efendi hesabını hiç bilmezdi. Veresiye mal satar ancak senetleri tahsil edemezdi. Dükkanda tomar tomar müşteri senedi birikir, daha sonra onlarda kaybolup giderdi.

 
 

 

HAVER EFENDİNİN KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ.

Merhamet nedir, şefkat nedir, vefa nedir ben hepsini Haver efendiden öğrendim. Onun sabah namazlarında mırıltılı bir sesle okuduğu dualar çocukluğuma dair en güzel hatıralarımdır.

Dükkanında beklerken oltu taşı tesbihi elinden eksik olmazdı. Tütün tabakası,
arkası şimendifer kabartmalı köstekli saatı, çakısı, kasketi, sımsıcak yüreği sınırsız sevgisi, tevekkülü, sabrı, metaneti, mertliği, vardı. Bugün kimselerde bulamadığım, göremediğim ahde vefa, cömertlik, fedakarlık hep ondaydı

 

Çok duygulu, çok efkarlı bir adamdı. Çakırkeyf günlerinde ağlayarak dayısı Hacı galip efendinin şiirlerinden beyitler söylerdi. Bugün dimağımda yer etmiş birçok atasözü ve deyimleri ben ondan öğrendim. Onun en fazla kullandığı deyimler şunlardı.

 
   
 

Geçme namert köprüsünden aparsada sular seni
Girme tilki daldasına, bırak yesin aslan seni

 

Elin türlü taamından, bizim çeş pancarımız eydür.
Elin köşkü sarayından bizim viranhanemiz yekdür

   
 

 Oy felek senin elinden taşa bassam iz olur
Yaz günü hamama gitsem balta kesmez buz olur.

 

 Sev seni seveni yer ile yeksan olsa
Sevme seni sevmeyeni, mısıra sultan olsa

 

İyimserliğe bir örnek olarak her şeyi eski fakat terlikleri taze bir adamın halini anlatmak için  zaman zaman şu tekerlemeyi söylerdi

Çarığı, çorabı, terliği taze
Donu, şalvarı terliği taze

Gömleği, işliği terliği taze
Zığvası, ceketi terliği taze

  
    

En sevdiği yemek Gurut dediğimiz kurutulmuş süzme yoğurttan yapılan yemekti.  Süzme yoğurt damlarda kurutulur (gurut adını bundan alır), yemeği yapılacağı zaman özel tahtadan oyulmuş teknede su ile ezilerek ayranımsı bir hale gertirilir ve tereyağında kıyma ve bol soğanla birlikte kavrularak altına serilmiş lavaş ekmek ile sofraya sürülürdü. Gurut bu şekilde yemeğe dönüşünce adı da çelecoşa dönerdi. Haver efendi gurut yemeği önüne her geldiğinde Gurut için yazılmış aşağıdaki şiiri mutlaka söylerdi.

Başına döndüğüm gül yüzlü gurut
Yine bugün çelecoşa dönmüşsen
Altın doğramalı üstün kıymalı
Ne lezzetli yemek oldun çelecoş

Kızlar çemirlenir nazik elleriyle ezerler
Glik glik eder tahtalara dizerler
Saksağanlar alır birer birer kaçarlar
İtler yemez koklar geçerler
Ne lezzetli yemek oldun çelecoş

        Un eleklerini sen eledirsen
        Yağ güveçlerini sen taladırsan
        Kirli mirli parmakları sen yaladırsan
        Nede güzel yemek oldun çelecoş
  
 
  
 
Haver efendi ömrü buyunca mala, mülke, paraya asla kıymet vermedi. Elinde avucunda ne varsa etrafına dağıtırdı. Hep veren oldu ama kimseden hiçbirşey kabul etmedi. Fırtınalı, mücadeleli, acılı bir ömür yaşadı. Ömrü boyunca en büyük dileği  onun tabiri ile “Muhannete muhtaç olmamak” idi. Şükürler olsunki Mevla onu hiç bir zaman ne muhannete nede kendi evlatlarına muhtaç etmedi.

Benim hatıramdaki Haver efendi kasketini hafif yan takar, omuzuna attığı paltosunun eteklerini savura savura caddenin ortasından çevik adımlarla meydana (Batpazarına) inerken çarşı esnafını teker teker selamün aleyküm diyerek selamlar  ve dükkanını açardı.

Çocukları çok severdi. O günlerde 20 den fazla torunu vardı. Şişman olan torunlarını “ tontoni tontoni tonton oğluma” diyerek, benim gibi cınıbızlarıda “ cındını cındını cındın" oğluma diyerek severdi.

 Haver efendi ile ilgili olarak herhangibir hatırası olanların bana bildirmesi konusunda akraba ve dostlarıma çağrıda bulunmuştum. Bu çağrıma Haver efendinin dayısı Hacı Ali Galip efendinin torunu ve sevgili arkadaşım, can dostum Ebubekir Acarlıdan dan bir karşılık geldi. Ebubekir Acarlının aktardığı hatırayı aşağıda veiyorum. Hatıra şöyle:

Yıl 1965 ler. Soğuk, ayazlı bir kış günü. Her taraf buz tutmuş. Dükkanımızın yukarısında yaz günlerinde güldür güldür akan pınar bu soğuk günde nerdeyse tamamen donmuş.
Pınarın taştan oyma  teknesi buzlarla kaplanmış durumda.

Ben dükkanda sobanın başına iyice sokulmuş oturuyorum, babam dükkanın hesap defterlerini karıştırıyor. O sırada  Haver efendinin  caddenin orta yerinden meydandan yukarı yürüdüğünü gördük. O soğuk  karlı günde kollarını çemirlemiş, omuzuna astığı paltosunu bir o yana bir bir bu  yana savurarak  pınara doğru hızlı adımlarla yürüyor. Babam Haver efendiyi görünce hemen kapıya koştu, "Haver efendi, Haver efendi hele gel  taze çay var beraber içek". Bunu duyan Haver efendi  şöyle karşılık verdi;
"Hacı ben daha ikindi namazını kılmadım, pınarda bir abdestimi alim, namazımı gılim ele gelim". Babam pınara koşar adımlarla giden Haver efendinin arkasından tebessümle bakarak şöyle konuştu. "Haver efendi yine bugün yanma halleri geçirir".

  

  HACI VEFA ACARLI

Ben o gün Haver  efendinin o soğukta, buz tutmuş pınardan abdest alışını hiç unutamıyorum. Babam Hacı Vefa beyin  o sözünün ne anlama geldiğini çok zaman sonra anladım. Meğer babam "yanma halleri" sözü ile Haver efendinin zaman zaman içine girdiği cezbe ve aşk hallerini kastediyormuş.

Benim hafızamda kalan Haver efendi, işte bu bir yanı dadaş meşrep, bir yanı dindar Haver efendidir. Allah ondan razı olsun, Allah  ona rahmet etsin.

Kardeşim Ebubekire aktardığı bu hatırası için teşekkür ederim. Ne mutlu bizlere ki  o güzel, o  vefalı insanları tanıma mutluluğuna kavuştuk. Çıkar hesaplarından uzak, kalender, derviş, mutteki , mert , hasbi insanlar. Allah hepsine gani gani rahmet etsin

 

 

BAT PAZARI DÜKKAN ÖNÜ HATIRASI

HACI VEFA BEY VE OĞLU EBUBEKİR
DÜKKANLARININ ÖNÜNDE