DENGİZEKLER AİLE TARİHİ

Üyelik Girişi
Takvim
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam15
Toplam Ziyaret72939
Saat

ŞEHİT HACI ALİ GALİP EFENDİ

ŞEHİT HACI ALİ GALİP EFENDİ

Hacı Ali Galip efendi, ailemizin yüz akı, alim, mutasavvıf, mücahit, hak aşığı, ve şehit. Onu tanıtmaya onun kendisini anlattığı aşağıdaki şiiri ile başlayalım. 

Menem Yakub, menem Eyyub, menem hüsnün ile meczub
Nazar etmem dü-kevneyne gözüm vakf-ı dilaradır.

(Benim yakup, Benim Eyyup, Benim aşkın ile kendinden geçmiş olan)
(Bakmam bile her iki dünyaya, benim gözüm gönlümü bağlamış olandadır)

Menem mest-i tecella, aşina-yı ruyet-i mahfi
Muhabbedde menem Musa, makamım tur-i Sinadır

(Ben tecelli sarhoşuyum, gizli güzelliklerin aşinasıyım)
(Sevgide ben Musayım, makamım Sina dağıdır)

Halil'em ateş-i Nemrudu, gülşen eyledi sırrım
Hayat-ı bakidir aşkın ki sırrımdan hüveydadır

(Halil im ben, sırrım Nemrudun yaktığı ateşi gül bahçesine çevirdi)
(Aşkın bana sonsuz bir hayattır, ve bu sırrımdan açıkça bellidir)

Temenni yi visalin ayn-ı vaslındır derunumda.
Menem Talib, menem matlub, dilim kenz-i muammadır.

(Kavuşmayı istemek bile benim gönlümde kavuşmanın ta kendisidir)
(Benim isteyen, benim istenen, gönlüm gizli sözlerin hazinesidir)

Talib Hacı Ali Galip efendi nin şiirlerinde kullandığı mahlasıdır.
Hacı Ali Galip efendinin divanındaki bazı şiirlerine yandaki "HACI ALİ GALİP DİVANI" kısmından ulaşabilirsiniz.  

HACI ALİ GALİP EFENDİ 1882-1925

Yukarıdaki şiirinde Hacı Ali Galip efendinin ne denli bir Hakk aşığı, cerbezeli bir derviş, sırrı vahdet te bulmuş büyük bir mutasavvıf olduğu aşikar gözükmektedir. Şimdi onun çocukluğundan Erzurumun Rus işgaline uğradığı günlere kadar yaşamış olduklarını anlatalım.

Ali Galip efendi 1882 yılında mahkeme başkatibi Mütevekkilzade Abdullah efendi ile annesi  Hasibe hanımın beş evladından biri olarak dünyaya gelir. Ali Galip efendinin diğer kardeşleri şunlardır.

  1. Yüzbaşı Yusuf Cemal bey  (Vuslat halanın babası)
  2. Kadir bey (bekar olarak vefat etmiştir)
  3. Fatma hanım (Dedem Haver efendinin annesi)
  4. Sıdıka hanım (Kaymakam maksut efendinin eşi dir, Memo Hoca hazretleri ise Kaymakam maksut efendinin amcasıdır.)

Ali Galip efendi henüz 4-5 yaşlarında iken babası Abdullah efendi vefat eder ve kardeşleri ile birlikte yetim kalınca ablası Sıdıka hanımın eşi kaymakam Maksut efendinin velayetine girer. Ali Galip efendi iptida mektebini (ilkokul), Rüştiye yi (orta okul),  İdadi (lise) ve Sultan-i yi (Yüksek okul) bitirerek okuldan mezun olur. Tahsiline devam ederken bir yandan da 12 yaşından beri mürşidi olan kadiri şeyhi Hacı İbrahim Haki, diğer namı ile Ruhi efendi hazretlerinin manevi terbiyesi altına girerek Kadiri tarikatına intisap eder.

Ali Galibin şeyhine olan bağlılığı o denli fazladır ki hep onun etrafında ve hizmetindedir. Birileri onu o kadar çok Ruhi efendi hazretlerinin etrafında görürler ki dayanamayıp Ruhi efendi hazretlerine "bu senin neyin olur ki hep seninle beraberdir' diye kim olduğunu sorarlar. Ruhi efendi hazretleri cevabı aşağıdaki şiirle verir.

Hazreti ademden bize hediye
Şeriat babının ferdanesidir
Elest bezminde vardık secdeye
Tarikat ehlinin merdanesidir

Her kimin varsa ilm ü irfanı
Okuyanlar bilir sırr-ı sübhanı
Ahsen-i takvimden verir nişanı
Marifet şemsinin pervanesidir

Sırr-ı Hüda ile gizlidir hali
Leyl-ü nehar artsın aşk-ı kemali
Hakikat beytinde zemzem misali
Ruhinin gözünün dürr-danesidir

 1900 LÜ YILLARIN BAŞINDA ERZURUM

Sultaniyi bitirerek yüksek tahsilini tamamlayan Hacı Ali Galip efendi şeyhi Ruhi efendi hazretleri ile birlikte Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere ye gider. Kutsal mekanlarda 4 yıl kalarak manevi tahsilini de tamamlayan Hacı Ali Galip efendi buradan Bağdata intikal ederek bir buçuk yıl kalır. Son olarak İstanbula geçip 1,5 yılda Ayasofya medreselerinde eğitim alan Hacı Ali Galip efendi manevi ilimlerde derinlemesine vukuf sahibi olarak yedi yıl sonra Erzuruma geri döner.

Hacı Ali Galip efendi bu seyahatlerinde Hüsn ü hat sanatını öğrenmiş ve Erzuruma döndüğünde muallim mektebinde (Şair Nefi okulu olarak bilinen yanda resmi görünen okulda) hocalığa başlar.

Peygamberlikten sonra insanoğlunun ulaşabileceği en yüksek paye olan şehitlik Hacı Ali Galip efendinin en çok özleminini çektiği makamdır. Divanında şehitlik özlemini sık sık dile getiren Hacı Ali Galip efendi nihayet o makama mazlum olarak ulaştı. 

Hacı Ali Galip efendi divanınındaki bir şiirin son kıtasında şehitlik özlemini bakın nasıl anlatıyor.

Çare yok bende şehidi olurum dildarın
Tutarım akıbet-ül emr tarik-i selefi
Talibin katline hacet ne diyen dildare
Öldürür bir gün anı dildeki nar-ı şegafi

Açıklaması:

Çare yok gönülleri tutan (Allah) için bende şehit olurum.
Benden önce bu yolu tutanları (Şehitleri) izlerim.
Gönlümü bağlayan sevgili diyorki
Talibin (Hacı Ali Galibin) katledilmesine ne gerek var
Onun gönlündeki coşkun sevgi ateşi, onu zaten bir gün öldürür.

Hacı Ali Galip efendinin 43 yıılık kısa hayatı şapka kanununun ilanı ile son bulacaktır. Ancak bu son onun en büyük onurudur. Onu katledenler ise sonsuza kadar işledikleri cinayetlerin ağırlığı altında, pişmanlık ve karanlıklar içinde lanetlenmiş olarak kalacaktır.

Şehadetinin nasıl gerçekleştiğini 1916 yılından başlayarak anlatalım.

  

HACI ALİ GALİP EFENDİ 1920-1925  

 

 

Osmanlı girmiş olduğu balkan harbinden sonra  birinci cihan harbinden de mağlup olarak çıkar. Ruslar 93 harbinde giremediği Erzurumu bu sefer 1916 yılında işgal eder. Bu işgal 1917 Ekiminde Rusyadaki bolşevik devrimi nedeni ile sona erer ve Ruslar Erzurumdan geri çekilir.

Ruslar çekilirken götüremedikleri ağır silah ve mühimmatı (cephaneyi) Ermenilere bırakır. Böylece Osmanlının sinesinde asırladır müslüman ahaliden daha iyi şartlarda yaşamış olmalarına rağmen müslümanlara  karşı her zaman hırs ve nefret beslemiş bu halk nihayet muradına ereceği günlere kavuştum zannıyla Erzurumda Ermeni cumhuriyetini ilan ederler.

Bu felaketli günlerde dedem Haver efendi 11-12 yaşlarında bir çocuk, babası Hasan efendi Aziziye tabyalarında esirdir (Hasan efendinin serencamını Hasan efendi faslında anlatmıştık)

Uluslar arası savaş gözlemcilerinin bulunduğu şehirde Ermeniler müslüman halkı yok etme işini gündüz değil gece yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Geceleri Ermeni çetelerin mezalimi soğuk ve karanlık sokaklarda kol geziyorken Erzurumun yiğit dadaşları Çanakkalede, Hicazda, Yemende, Filistinde, Sina çölünde, Kafkasyada, Galiçyada çarpışıyorlardı.

Şehirde sadece kadınlar, yaşlılar ve çocuklar, birde onlara göz kulak olacak bir kaç mutasavvıf din adamı, imam, hoca ve sakat harp malülü gazi kalmıştı.

Hacı Ali Galip efendi şehirde kalmış, halkın hem sevgisi hem saygısına mazhar olmuş, ilim sahibi, sözü dinlenir biri  ve dedemin ve aynı mahallede oturan çaresiz halkın yegane dayanağı, moral kaynağı, yol göstericisi, sığındıkları koruyucusu olmuştu.

Geceleri Ermenilere karşı uyanık olmak lazım. Halkı örgütlemek, nöbette tutmak, saldırılara karşı uyanık durmak ve zaman zaman mukabele etmek gerek.

O günlerde Hacı Ali Galip efendi Muallim mektebinde hocalık yaparken aynı zamanda Tebriz kapısında bezaz (manifaturacı) dükkanı var.  O korkunç gecelerin gündüzünde dükkan Ermenilere karşı adeta teşkilat merkezi durumunda.

Erzurumda kalmış eli silah tutabilecek kim varsa gizlice bu dükkandan yönlendiriliyor, nöbet çeteleleri hazırlanıyor, mahalle sorumluları belirleniyor. Geceleri ise eldeki sınırlı sayıdaki silahlarla mahalle nöbetleri, saldırıya mukabele ve hatta karşı saldırlar gerçekleştiriliyor.

TEBRİZ KAPISI

Haver efendi henüz çocuk olmasına rağmen bu gecelerde nöbet tutanlardan biri olarak tuttuğu nöbetleri, birlik bütünlük içinde ve uyanık olduklarını belirtmek için dayısının önderliğinde girişilen karşı saldırıları bana bir çok kez anlatmıştır.

Her gecenin sabahı olduğu gibi bu zor, meşakkatli günlerinde elbette sonu gelecektir.

Hacı Ali Galip efendi o günlerin geleceğini aylar öncesinde etrafındakilere müjdeleyerek onların sabır ve sebatlarını muhafaza etmelerini sağlamaktadır. Aşağıdaki dörtlükler onun müjdeci ferasetinin ürünüdür.

Bahar eyyamının ahengi çağı
Alem-i islamın yandı çerağı
Göründü askerin şanlı bayrağı
Dağlar bağlar döndü yine gülzare

Nasrün minellahi ve fethün karib
Sırrı zuhur etti ey kavm-i necip
Erzurum moskofa olmadı nasip
Çaresiz kalınca düştü firare

Bu şiir Erzurum da adeta destanlaşarak ümitsiz halka umut ve dayanma gücü oldu ve nihayet bu şiirdeki müjde gerçekleşerek 12 Mart 1918 de Osmanlı ordusu şehrin kapılarında gözüktü.  Osmanlı askerinin gelmesi ile Ermeni çeteler  çocuklarını, yaşlılarını ve kadınlarını terkederek şehirden kaçtılar.

Erzurum halkı nihayet rahat bir nefes alır, herkes kendi işi gücü ve normal günlük yaşantısına geri döner. Ancak yeni gaileler, zorbalıklar zulümler ne yazık ki kapıda sırasını beklemektedir.

Yıl 1923 Cumhuriyet ilan edilir. Yeni rejim kurduğu sistemi yerleştirmek için bir takım ıslahatlara girişir. Bunlardan biriside 2 Eylül 1925 de çıkan Şapka kanunudur.

Hacı Ali Galip efendi çocukluğundan beri taşıdığı, ve karakterinin adeta bir parçası olmuş sarığı, cübbeyi çıkarıp şapka giymeyi kabul etmez ve Muallim mektebindeki hocalık vazifesinden istifa ederek rızkını zaten eskiden beri çalıştırmakta olduğu manifatura dükkanından temin etmeye devam eder. Ancak bu istifa ile Hacı Ali Galip efendi dönemin Erzurum valisi Zühtü tarafından mimlenmiş olur.  

İstifanın üzerinden kısa bir zaman geçmiştir. 24 Kasım 1925 sabahı dükkanını yeni açan Hacı Ali Galip efendi dışarıda bir dalgalanma ve heyacan sesleri duyarak yoldan geçenlere ne olduğunu sorar. Aldığı cevapta bir takım insanların sabah namazından çıkanları galeyana getirerek şapka kanununu protesto etmek için hükümet binasına yürüttüklerini öğrenir.

İşin vahametini anlayan Hacı Ali Galip efendi çıkabilecek hadiselere belki mani olurum düşüncesi ile derhal dükkanını kapatarak hızla hükümet binasının bulunduğu meydana koşar. Ancak orada kimse yoktur. Protestocular valiyi hükümet binasında bulamayınca Çaykaradaki  vali konağına gitmişlerdir. Hacı Ali Galip efendi de bunun üzerine vali konağına gider. Konağın önündeki kalabalık bağırıp çağırmakta valiyi dışarıya çağırmaktadır. Hacı Ali Galip efendi derhal yüksek bir yere çıkarak kalabalığı yatıştırmaya çalışır ve onlardan işler iyice sarpa sarmadan dağılmalarını ister. Ancak bu düzmece isyanı başlatan provakatörler onu susturarak kalabalığı yeniden hükümet meydanına yönlendirirler.

Tekrar hükümet meydanına dönen kalabalık içlerindeki provakatörlerin galeyana getirmesiyle hükümet binasını taşlamaya başlarlar. Bu esnada meydana bir bölük asker getirtilerek kalabalığın dağıtılması için havaya ateş emri verilir ancak asker içindeki ya emri anlamaz cahil birkaç nefer, yada provakatörlerin asker içindeki  uzantıları havaya değil de direk kalabalığa ateş eder ve meydandakilerden üç kişi cansız yere serilir. Bu hengamede kalabalık kaçışarak dağılır.

Erzurumda yaşanan bu olay ülkemizde son 20-30 yılda yaşanan Sivas, Maraş, Çorum olaylarındaki gibi baştan ayağa provokasyon olup, halkı galeyana getirip karışıklık yaratarak bu kargaşadan bir takım güç odaklarının siyasi kazanımlar elde etmesini sağlamak için planlanmış bir olaydır. Erzurumdaki şapka hadisesi yeni kurulan Cumhuriyetin otoritesini tesis etmek için halkın korkutulup, sindirilerek çıkabilecek gerçek anlamda teşkilatlı bir isyanın önüne geçilmesini sağlamayı hedeflemiş olduğu olduğu çok açıktır.

Hükümet meydanındaki kalbalığın dağılmış olması olayın bitmesi değil, felaketlerin başlangıcıdır. Şehirde tam bir cadı avı başlar. Takibat sadece provakasyona alet olmuş kişilere yönelik değil, Erzurum halkının değer verdiği sevip saydığı önemli şahsiyetlere de  yöneliktir. Bunlardan biriside Hacı Ali Galip efendidir.

Hacı Ali Galip efendinin yakalanacaklar arasında olduğu haber alınınca dostları ve onu seven hukukçu arkadaşları kendisinden bir müddet ortalıkta gözükmemesini, ortalık yatışıncaya kadar kaçıp kaybolmasını isterler. Bu teklife Hacı Ali Galip efendinin cevabı çok nettir. "Ben kaçıp saklanmamı gerektiren hiç bir iş yapmadım, madem aranıyorum gider kendim teslim olurum" demiş ve dediği gibi de yapmıştır.

O aslında hükümete değil Allaha teslim olmuştu. Nitekim divanında Hacı Ali Galip efendi Mevlasına şöyle niyaz etmiyormuydu

Dil hane-i hüznümde bugün gör ne figan var
Sevda-zede sinemde nice dağ-ı nihan var

İnsafa gel ağlatma bu biçareyi cana
Ne cevre tahammül, nede ol naze tüvan var

Yok canım almaksa bu efkar ile kasdin
Minnet bana kurban olası bir kuru can var

At boynuma zencir-i-zer endude-i zülfü
Çek tığ-i nigahın yürü ta kalbe heman var

Can kaydı yemem zerrece havfım budur ancak
Damanımı çek olmasın alude-i kan var

Bin pare olursam da Nesimi gibi cana
Senden yine ayrılmamaya dilde nişan var

Hacı Ali Galip efendi bir kaç gün tutulduğu hapiste vali Zühtü den şu teklifi alır.

"Erzurum halkı seni sever ve sayar, senin yapacağın işleri makbul kabul eder. Gel şu şapkayı bir defa olsun giy ve halk içinde dolaş. Daha sonra sana cami hocalığı payesi verelim ondan sonra istediğin gibi cübbenide giyer, sarığınıda sararsın.
(O tarihte çıkan kanun imamlara ve camide hocalık vazifesi olanlara sarık kullanma serbestisi veriyordu). Hacı Ali Galip efendinin bu teklife cevabı  "O şapkayı değil başıma koymak, elime dahi almam" şeklinde çok açık ve kısa olmuştur.

Vali Zühtü  Hacı Ali Galip efendiye ilkelerini, inançlarını terketme karşılığında nimetler, rahat bir hayat, iyi bir geçim vaadediyor, kabul etmez ise bir haydut gibi, yağlı urganın ucunda can vermeyi, itibarsızlaşmayı, henüz iki yaşındaki oğlunu babasız bırakmakla tehdit ediyordu. Ne kadar zor bir imtihan. Bu imtihandan yüz akı ile çıkmak ancak Hacı Ali Galip gibi yiğitlerin, onur timsallerinin Hakk aşıklarının harcıdır. Aşkolsun ona ve onun gibi davaranabilenlere.

Bir kaç günlük mapusluk sırasında Hacı Ali Galip efendi evine sadece şu vasiyeti gönderebildi. "İki ay sonra doğacak olan oğluma Sefa adını koyun".

Belkide Mevla, dünya gözü ile göremiyeceği yavrusunu ona rüyasında gösterdi de Hacı Ali Galip efendi oğlu olacağını bildi ve adını Sefa koydu.

Hacı Ali Galip efendi tevkif edildikten iki gün sonra Tebrizkapıda kurulan darağacına götürülürken beyitlerinde yüzlerce kez dile getirdiği vuslat deminin neşesi içindeydi.

Gelirse müjde-i vaslın bu miskin Talibe bir gün
Bu canı eylerim bahş, beşir-i vuslatın ey dost.

(Sana kavuşacak olmanın müjdesi bir gün bu miskin Talib e gelirse
Bu müjdeye karşılık  bahşiş olarak canımı bağışlarım ey dost )

Haver efendi bana dayısının sehpaya doğru giderken Nesiminin aşağıdaki beytini söylemiş olduğunu anlatırdı.

Soyun ey molla-i sallaklar Nesimin tenin
Yüz kez dahi soysanız alınmaz yar, incinmez yar.

Mübarek şehit idam edildiği günün ertesine kadar sehpada güya ibret--i alem için halka teşhir edildi. Onu görenler gözyaşları içinde ruhunu taziz ettiler ve zalimlere lanetler okudular.

O günün sabah ezanında  Hacı Ali Galip efendinin asılı olduğu sehpada ellerini kaldırmış şekilde çok güzel bir sesle sabah ezanı okuduğunu görenler bu olayı göz yaşları içinde oğlu Vefa beye anlatmışlardır.

Hacı Ali Galip efendinin ev halkı da bu zulümden paylarına düşeni almışlardır. Tek tek her hane halkı günlerce tarassut altında tutulmuş, eve kimlerin gelip gittiğini, Hacı Ali Galip efendinin kimlerle konuşup görüştüğünü anlamak için memurlar günlerce ev halkını sorguya çekip ağızlarından bir takım isimler koparıp yeni kurbanlar tespit etmek için uğraşıp durdular. Ancak buna muvaffak olamadılar. Memurlar evden ayrılmadan Hacı Ali Galip efendiye ait bulabildikleri tüm kitapları, defterleri, hazırlamış olduğu hat eserlerini ve Mekke- mükerreme, Medine-i münevvere, Bağdat ve İstanbula yaptığı seyahatlerde yaşamış olduklarını kaydettiği değerli bir seyahatnameyi yaktılar. Bu yazıda alıntı yaptığım şiirler bu hengamede eşinin sandığında kalmış iki defterden alınmış şiirlerdir. Bu defterlerde 170 adet şiir, gazel ve nat-ı şerifler bulunmaktadır. Allah nasip ederse bu divandaki tüm  şiirlerleri bu sitede yayınlamaya gayret edeceğim. (Bkz. Yayınladığım bazı şiirleri)

Hacı Ali Galip efendinin mezarı Tuzcu köyünde bulunmaktadır. Şehidin aziz ruhu şad olsun. Rabbimiz bizleri onun gibilerin hatırına bağışlar umuyoruz. Beni en çok ümitlendiren onun aşağıdaki şiirinde Allahın Resulunden şöyle niyazda bulunmuş olmasıdır.

Perişan hali bu hatır harabın ya resulallah
Hücumu var telaşı ıztırabın ya resulallah

(Halim perişan, gönlüm yıkık, ya Resulallah)
(Iztırap telaşının hücumu altındayım ya Resulallah)

Ümit var-ı atayım bir bölük kavmi kabilemle
Kapunda cümlemiz ahkar kilabın ya resulallah

(Ümit ediyorumki bir kısım akrabam ile birlikte bağışlanırız)
(Hepimiz kapında hakir köpekleriz ya Resulallah)

Bende ümit ediyor ve diliyorum ki Allahın Resulü bu şehidin hatırına bizi şefaatinden mahrum bırakmaz.

Hacı Ali galip efendi ile ilgili yazımı onun herbiri diğerinden muhteşem şiirlerinden birisi ile bitiriyorum.

Ciğer parem, gözüm nuru, Gönül senden geçer sanma
Olup rencide-i hatır, Sakın firkatlere yanma

Beni bi-sıdk u bi-ihlas demiş erbab-ı agrazat
Hilaf-ı vakidir onlar, aduvun sözüne kanma

Çektüp tir-i nigahı canıma kastedme gel bi-hak
Ciğer-dağ eyleyüp destin, amandır kanıma banma

Eğer derlerse ki gözden ba'id olan düşer kalpten
Yalandır itikad etme, sapık efkara aldanma.

Tutup bir kuşe seccade-nişin ol aşk niyaz eyle
Bu dehr-i pür cefanın dest-i kahrından ezalanma.

Cihanın bir nefestir ömrü ey dil olma gel gafil
Be-dest bade ol zinhar vera-takvaya davranma.

Bu Talib-i zare uşşakın budur talim-i erkanı
Girip meyhane-i aşka güzeller gayrını anma

Hacı Ali Galip efendi ile ilgili vermiş olduğum bilgileri aşağıdaki kişi ve yazılardan edindim.

  • Haver efendi : 20 yaşına kadar dayısı Hacı Ali Galip efendiden ayrılmadığı için birinci el bilgileri ben ondan aldım. Haver efendi Hacı  Ali galip efendinin şiirlerinin çoğunu ezbere bilir ağlayarak okurdu. Özellikle Ermeni mezalimine karşı direniş günlerinde  hep onun yanında olmuştur.
  • Hacı Vefa Acarlı : daha 2 yaşında iken babasından mahrum ettiler. Babası ile ilgili kendisine anlatılanları zaman zaman bizlerle paylaşmıştır
  • Edebiyat Öğretmeni Maide Tan : Ben Hacı Ali Galip efendinin divanını Maide halanın büyük bir sabır ve dikkat ile eski yazıdan yeni yazıya çevirmiş olduğu el yazısı kopyalarından okudum ve Hacı Ali Galip efendinin mutasavvıf, edebi kişiliğini o zaman tanıdım 
  • Zeki Kumcu: Hacı Ali Galip efendinin divanını 1993 yılında ilk defa kitap olarak yayınlanmasını sağladı.
  • M. Çetin Baydar : Araştırmacı yazar. Şapka hadisesinine ait bazı ayrıntıları onun internette yayınlanan yazısından okudum.
  1.  

 

 

 


 

1234567890123456789012345678901234567890123456789012345123456789012345678901234567890123456789012